Hz. Mevlâna’nın yüzüncü doğum yılının bitmesine günler kala Konya bugünlerde feyizli ve bereketli günler yaşıyor. Bir tarafta binlerce insan Hazret-i Pirin huzuruna koşarken, diğer taraftan da toprak yıllardır hasretini çektiği rahmete doyuyor. Çiseleyen yağmurla soğuklar kırılıyor. Her hangi bir aşırılık da görülmüyor.
Geçenlerde bir akşam, hanım ve çocuklarla kültür merkezinde devam eden 734. vuslat yıldönümü etkinliklerinden birisine katıldık. Manevî yoğunluk hemen fark ediliyor. Geçen yıllara nispetle bu yıl biraz daha farklı gözüküyor. Ahmet Özhan görevini hakkıyla yerine getiriyor. Türk tasavvuf mûsikî topluluğu da öyle. Bunda onun, tasavvufî hayata âşina oluşunun büyük rolü olduğu muhakkak.
Programda bir an Ahmet Özhan olmasa halimiz nice olur diye düşündüm. Bu düşüncenin ardından insan yetiştirmenin ne kadar zor olduğu takılıyor insanın kafasına. Memlekette bir değil, çok Ahmet Özhanlara ihtiyaç var
Bu yılki programa bir göz attım, program gerçekten yoğun. Mutat program dışında, müzik festivalleri, sergiler, tiyatro gösterileri biri birini takip ediyor. .Yarın çıkacak olan Akademik Sayfalar’ımızda da ifade ettiğimiz gibi esas mesele bu yoğunluk değil, esas mesele bugün dünyanın ve toplumumuzun muhtaç olduğu, hayatımıza geçirilmesi gereken Mevlâna’nın mesajlarıdır.
Düşünüyorum da sanki, sadece Hz. Mevlâna değil, bütün mâna sultanlarının örnek yaşantıları ve mesajları ile aramızda aşılması güç bir duvar var gibi. Mesajlar ve yaşantılar bu duvarları aşıp da bize ulaşamıyor. Daha doğrusu bunları hayatımıza geçiremiyoruz. Toplum büyük bir boşluk, sıkıntı ve manevî açlık duygusuyla, arayışa yönelmiş durumda. Âdeta pınar başında susuzluktan ölmek üzere. Başka bir ifade ile hayat bahşeden mesajları almaya hazır değiliz galiba. Bir alt yapı eksikliği mi var bilemiyorum.
Şairin,
“Geçiyor ömrü hazîn her gece cânâ diyerek
Döndü Mecnûn’a gönül her gece Leylâ diyerek
Erecek bir gün maksûduna Mevlâ diyerek
Döndü Mecnûn’a gönül her gece Leylâ diyerek”
dediği gibi mesele maksûda erebilmektedir.
Vaizin biri bir gün, Küçük Hüseyin Efendiyi ziyarete gitmiş. Sohbet sırasında vaiz Küçük Hüseyin Efendiye, “Efendim nereye kadar okudunuz?” diye sormuş, o da “Maksûda kadar” deyince vaiz hayretle “Vah vah pek de az okumuşsunuz” deyivrmiş. Bilindiği gibi maksut Arapça okumaya başlayanların ilk anlarda okuduğu kitabın adı. Mesele vaizle Hüseyin Efendi arasındaki idrak, yani anlayış farkında. Vaiz efendi nerede, Hüseyin Efendi nerede? Bizim anlatmak istediğimiz de bu anlayış farkı. Bütün mesele de bu.
Mevlâna’yı İstismar Rezaleti
Bir televizyon kanalındaki Sema’ın istismarı herkesi dehşete düşürdü. Podyumda çıplak erkek ve kadın modllerin arasında yapılan sema gösterisi, bir kısım insanların açıkça Mevlâna ve sema anlayışını ortaya koyuyordu.
Sadece bu olaya çanak tutan hayasızları değil, ayine katılan semazenleri de şiddetle kınıyoruz.
Sema gösterileri çığırından çıkarıldı. Bunun bir düzene sokulmasının zamanı geldi artık.
Benzer rezaletleri önlemek için, semazenlere sertifika verilmeli, sema gösterileri izne tabi tutulmalı, izinsiz sema ayinlerine katılan semazenlerin sertifikaları da iptal dilmelidir.
Semaın özü kaybedilerek sema, ayaklar altına düşürülmemelidir.