Konya Ticaret Odası, İpekyolu Dergisi, Aralık 2007
Onu, 7 Eylül 2004 tarihinde kaybetmiştik. Hiç farkına varmadan üç yıl geçivermiş. Ama acısını onu yeni kaybetmişiz gibi içimizde hissediyoruz. O, toplumda ender yetişen, kendini yetiştiren müstesna insanlardan birisi idi. Esas üzüntümüz, yeni Emiroğulları yetiştiremeyişimizden kaynaklanıyor. Böyle nice güzel insan, güzel atlara binip binip gidiverdiler.
Mehmet Emiroğlu Ağabey, babamın yakın dostlarındandı. İlk tanışıklığım da bu yolla oldu. Çaybaşı'ndaki eski evinde bir bayram ziyaretinde tanıdım. Onu çok okuyan, okuduğunu dostlarıyla paylaşan, herkesin yardımına koşan, gençlerle yakınen ilgilenen, irfan sahibi ve hoşsohbet bir insan olarak tanıdım.
Yatılı misafiri hiç eksik olmazdı. Son derece cömertti. Çevresindeki ihtiyaç sahibi insanların, özellikle okuyan gençlerin hamisi gibi idi. Bir derdi olan ona koşardı. Parası olmadığı zamanlar bile, Üniversite Kitabevi'nden tarih ve kültürümüzle ilgili borçla aldığı kitapları dostlarına ve özellikle gençlere dağıtır, onları okumaya teşvik ederdi. Onun ilgilendiği, elinden tuttuğu nice genç, muhtelif üniversitelerde bugün doçent ve profesör olarak görev yapmakta ve memleket irfanına hizmette bulunmaktadır. Bir kısmı da siyasette milletvekili ve bakan olarak görev yaptı.
Onu tanıdığım yıllardan, yaşlanıncaya kadar hep ek işlerle uğraştı. Gençlik yıllarında bir arkadaşı ile tanıdığı esnafların defterini tutardı. Emekli olduktan sonra da uzun yıllar, Konya Noter Odası Başkatipliği'nde bulundu. Yoksa onca yardımı nasıl yapardı? Yıllar önce idi. Bir gün çarşıda karşılaştık. Zengin değildi, gelir getiren evleri, dükkanları yoktu. Varlıkta yoklukta ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşması, muhtaç gençlere destek vermesi onu zaman zaman sıkıntıya sokuyordu. Yıllar önce bir gün onunla çarşıda karşılaştık. Efkarlı bir hâli vardı. Hal-hatır sorma faslından sonra, "Bazen kendime, ben deli miyim diye sorasım geliyor" demişti.
Kim, borçla muhtaç insanlara yardım yapmaya kalkışabilir. Günümüz insanı da böyle insana deli gözüyle bakabilir. Ama aslında deli onlar değil, bizleriz. Böyle mümtaz insanları diğer sıradan insanlardan ayıran da, onların bu hâlleri değil midir?
Varlıkta herkesin çevresindeki insanlara yardımda bulunmasından daha tabii ne olabilir. Ama önemli olan, bu işi varlıkta ve yoklukta devamlı yapabilmektir. Yüce kitabımızda övülen hâl de bu hâldir.
Sohbetleri son derece tatlı idi. Tasavvufun kazandırdığı bir olgunluğa ve tevazua sahipti. Son zamanlarında yazdığı iki eseri ve onlarda verdiği mesajlar irfanına delildir. Hâl ehli insanları anlatmak gerçekten zor. Onu olduğu gibi anlatamamanın aczini hissediyor insan.
Yukarıda "O, toplumda ender yetişen, kendini yetiştiren müstesna insanlardan birisi idi" demiştik. Böyle olmak için fedakârlık ister. Bunu kendinden dinleyelim:
"Küçük bir devlet memuru idim, güzel bir kitap görünce dayanamaz alırdım, ama o gün öğle yemeği yemez, bir kuru ekmek alır bir köşede yer, öğünü savardım. Eğer biz dünya malına değer verseydik, bin dokuz yüz kırklarda geldiğimizde Konya'nın her tarafı tarla idi ve çok uygun fiyatla birçok yer alabilirdik Ama biz o gibi şeylere hiç bakmadık" dediğine çok dostu şahittir.
Hiç unutamadığım bir hatıramı nakletmek istiyorum. Vefatından bir yıl kadar önce idi. Ziyaretine gitmiştim. Sohbet sırasında, Konya'da Saçlı Hoca ünvanıyla anılan Hafız Murtaza Efendi ile ilgili elime pek çok bilgi ve belge geçtiğini söyleyince, Emiroğlu ağabey heyecanlandı ve bana, "Aman onları kitap haline getir, masrafı ne tutarsa ben vereyim." demişti.
Sağlığında kitabı basmak nasip olmadı. Ama onun bu sözünü vasiyet telâkki ettim ve bir imkânını bulup kitabı bastırdım. Ve kitabı onun aziz hatırasına ithaf ettim.
Mehmet Emiroğlu Ağabey'in vefatından sonra, Akademik Sayfalar'ımızda onunla ilgili bir özel sayı çıkarmıştık. Yakın dostları onun için satır aralarında şunları söylüyordu:
Dr. Kâmil Uğurlu:
"Benliğinde ışıltılı, pırıltılı bir insan sevgisi çağlayan ve zarafetle, incelikle şekillenen biçimlenen, manevî güçle beslenen bir Alperen'le bir daha güç karşılışırız.
Dr. Agah Oktay Güner: Bir Türk ve Müslüman olarak yaratılmanın mesuliyetini duyarak millete hizmet için yola çıkan bu Türkmen yiğidi Konya’daki kültür hizmetlerinin gönüllü destekçisi idi. Kitaplar, dergiler, broşürler için son kuruşunu harcar ve ehli gördüklerine özellikle gelecek için ışık veren gençlere hediye ederdi."
Prof. Dr. Nuri Köstüklü: "Mehmet Emiroğlu, çok okuyan, notlar tutan , güçlü bir hâfızaya sahip olan, yazmayı çok seven, 'sevgi' ve 'saygı' kavramlarının çok ince özelliklerini kendisinde görebildiğimiz bir beyefendi idi. Kendisini yakından tanıyan bir gönül dostunun ifadesine göre; 'Ona Dedem Korkut Diyorlardı."
Ali Işık:
"Bütün bir ömrü, kendini insan, Türk ve Müslüman kılan değerlerin muhafazasına hasretmişti. Nefsinde ve muhitinde bu ulvî değerlerin ihyasına çalışırdı."
Dr. Nuri A. Seser:
"Ârif insandı, kibar insandı, kimsenin kusurunu eksiğini yüzüne vurmazdı. Kim bilir eksikliklerimizi, kusurlarımızı, gençliğimize ve tecrübesizliğimize bağışlayarak kapatmak isterdi.
Lâtifeler, gülüşmeler sırasında, tatlı tatlı hiç fark ettirmeden bizim dağarcığımıza inci tanelerini koyuverirdi."
Mehmet Emiroğlu Ağabeyimizi üçüncü vefat yıldönümünde rahmet ve minnetle anıyor, makamı cennet olsun diyoruz.