Yıllarca türbanla yatıp, türbanla kalktık. Uzun zamandır türban, Türkiye’nin meseleleri arasında en ön sırayı aldı.
Türban mücadelesine katılanlar, denize düşen yılana sarılır hesabı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden hüsranla döndü. Çabaladıkça battılar. Kimse dertlerine çare bulamadı.
MHP, türban meselesini biz çözeriz dedi, beceremedi.
AKP, aynı başarısızlığa uğramanın utancını yaşadı.
Muhalifi muvafığı bu meselenin çözülmesinden yana gözüküyordu. Yine olmadı…
Türban meselesinde beyanların çoğu tutarsız ve seviyesiz.
Bir takım adamlar, kendilerini Meclis’in üstünde görüyor.
Rektör huruçları, ilim yuvalarının ne hâle geldiğinin açık göstergesi…
Laiklik kalkanı, her şeyin önüne dikilince, şenliklik lâflar ediliyor.
Hele şu “başörtülü kızlara hak ettikleri notu vermeyebiliriz” lâfı, lâikçi geçinen kafanın tipik örneği… Hâlbuki lâikliğin, fikrin ve inancın teminatı olması gerekmez mi?
Anlayın çocuklarımızı kimlere emanet ediyoruz.
Baykal, eski Baykal… Şimdi de şeyhülislâm gibi fetvalar vermeye başladı. Yediği millî irade şamarından ders almışa benzemiyor. Hâlâ diretiyor. Bu başörtü meselesi halkla barışmak için CHP için bir fırsattı, bunu bile değerlendiremedi. CHP hâlâ bizim çocukluğumuzun CHP’si. Bir adım gelişme yok… Eğer CHP gelecek seçimlerde meclise giremezse şaşmayın.
Baykal millî iradeyi ağzından düşürmüyor, ama millî iradeden habersiz gözüküyor…
Türban serbest bırakılırsa, çatışma çıkar, kaos olurmuş. Bir zamanlar kızlar üniversitelerde türbanla okuyordu, ama ne kaos oldu ne çatışma çıktı. Bunlar bir tarafa kimse kimseye gözünün üstünde kaşın var demedi. Şimdi de başı açık kızlar, “Bizi kullanmayın” deme ferasetini gösteriyor.
Bir zamanlar MHP, TÜSİAD’ın gözdesi idi, türban meselesinde iktidara destek verince, tu kaka oldu. MHP’den yedikleri şamar hazmedilir gibi değil. Ama adamlar pişkin, siyasetçi mi, iş adamı mı belli değil.
Muhalefet cephesi türban meselesinde MHP ile AKP’yi rant peşinde koşmakla suçluyor. Türkiye’de iktidara esas rantı, muhalefet ve çevresinin tutarsız, yasakçı, beceriksiz ve dayatmacı tavırları sağlıyor. İhtirasları gözlerini kör etmiş, ileriyi değil, önlerini bile görmekten acizler…
Türban meselesinde en tutarlı tavrı Genel Kurmay Başkanı sergiledi. Açıklama karşısında türban karşıtları hayal kırıklığına uğradılar. Askerden muhtıra gibi bir çıkış bekliyorlardı. Olmadı… Aradıklarını bulamayınca “Gölge etmeyin, ihsan istemeyiz” demeye başladılar.
Çene altı başörtü formülü tam bir fiyasko… Ama bu yüzden ne MHP’yi ve ne de AKP’yi suçlayamıyoruz. Taşgetiren’in dediği gibi her iki parti de, çaresizleri oynuyor.
Ne diyelim, çene altı demokrasisi bu kadar olur… MHP ve AKP’nin ne kadar zor durumda olduğunu ve uzlaşmacı bir tavır içerisinde bulunduğunu buradan anlayın.
Şimdi genç kızları, hiç de tasvip etmedikleri anneanneleri, eski tabirle nineleri gibi baş bağlama baskısı ile karşı karşıya bırakıyorlar. Bu peruktan da saçma bir çözüm yolu. Eğer değişiklik kesinleşirse, olacak traji-komik olayları seyretmeye hazır olun.
Bir süre sonra gözler yüksek mahkemeye çevrilecek. Ama ben olacaklardan endişeliyim…
Yine tehditler, yine istismarlar, yine sokak hareketleri. Çık çıka bilirsen işin işinden…
Ergenekon meselesinde de kafalar karışık. Şimdiye kadar niye beklendi? Türban ve Ergenekon zamanlaması bir tesadüf mü?
İnsan kendi kendine sormadan edemiyor; “türbanı rejim meselesi hâline getirmek ne kadar doğru?”
Sergilenen saçmalıkları ve gariplikleri gördükçe insan, acaba türban zamanlamasında hata mı yapıldı, diye düşünmeden edemiyor. Mutlaka zaman, yasakçı zihniyetin kalkmasından yana olanların lehine işleyecekti.
Lüzumsuz tartışmaları bırakalım. Toplumu biri biri ile kucaklaştıracak, devleti, devlet-i ebed müddet olmaya devam edecek ve ülkeyi muasır medeniyet seviyesi üstüne taşıyacak tedbirler üzerinde duralım. Vatan sathında sevgi ve saygıyı hâkim kılalım. Ama bunu anlamaya bazı adamların çapları müsait değil. Sen ben kavgasından medet umuyorlar.
Allah akıbetimizi hayretsin.
Merhaba Gazetesi 04.02.2008