Sayın Baykal geçenlerde Başbakan’a darağacını işaret etti. Bu, bir hayli tepki çeken garip bir hatırlatma idi. Başbakan’la birlikte millet de verilmek istenen mesajı kavradı. Sonradan bu işaretin zırvalığını sahibi de gördü ki, bunu tevil etmeye kalktı. Tevile göre Baykal, Menderes’i değil de, Talat Aydemir’i kastetmiş. Tevilin saçmalığı ortada, Başbakan Talat Aydemir’in değil, Menderes’in yerinde. Eğer gerçekten Baykal, Aydemir’i kastetmiş olsa eli öpülür ve başa taç edilir. Fakat Baykal’da olacak böyle bir gelişme, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Siyasette darağacı, çarşafla dolaşmak ve bedel ödemek gibi lâflar yakışmıyor. İçinde bulunduğumuz çağda artık meseleler darbelerle değil, hukuk ve demokrasi ortamlarında, millî irade ile çözülmelidir. Hakem millet olmalı ve millî iradenin üstünde bir güç tanınmamalıdır. Yapılan yanlışlar elli senede düzeltilemiyor.
27 Mayıs öncesindeki tahriklere benzer tahrikler, günümüzde de yapılmaya başlandı. Bunun başını o zamanlar ana muhalefet partisi çekiyordu, şimdi de aynı şeyler yapılıyor. İnsanın aklına hep, tarih tekerrürden mi ibaret, sorusu takılıyor.
Yıllarca 27 Mayıs darbesinin ve Menderes’in idamının müsebbibi CHP ve İnönü’nün tahrikleri gösterildi. Ve bu konu çok tartışıldı. CHP bunun çok sıkıntısını çekti, hâlâ da çekiyor. Fakat failleri hiç ders almışa benzemiyor.
İhtilâlden sonra bir gün Meclis’te Osman Bölükbaşı ile İsmet İnönü karşılaşmışlar. İnönü samimi bir şekilde elini Bölükbaşı’nın boynuna koyup, hâl hatır sormuş. Durumu gören arkadaşları Bölükbaşı’ya, “Osman Bey bu ne samimiyet?” diye takılınca Bölükbaşı, “Samimiyetten değil, Paşa boynumun ölçüsünü alıyor” cevabını vererek, Menderes’in idamına atıfta bulunmuş. O zamanlar bu siyasi fıkra, çok konuşulmuştu.
Bu tür işaretler tehlikeli, zararını sadece millet değil, eskiden olduğu gibi bundan sonra da kendileri çeker.
Bir de birileri televizyonlara çıkıp, “Bazen hukuk dışına çıkılabilir. Şimdi bunun tam zamanı” gibi yaveler yumurtluyor. Ve bu sözler bir kesimde ayakta alkışlanıyor. Hukuk bir gün bunları söyleyenlere de lâzım olabilir. Hukuk sadece insan hak ve hürriyetlerinin kaynağı değil, Meclis’in ve meşruiyetin de teminatıdır.
Darbe çığırtkanlığı, kimseye fayda sağlamaz. Her şey hukuk ortamında tartışılmalıdır. Bunca acı tecrübeden sonra olanlardan ders almamak, resmen ahmaklıktır. Darbe ve muhtıralarla yerinden oynayan taşlar, kolay kolay yerine oturmuyor. Ülke ekonomisi başta olmak üzere, her şey alt üst oluyor. Bizim nesil, elli yıldır yapılan bütün darbe ve muhtıraları yaşayan bir nesil. Hiç birinin faydasını görmedik.
Olanlardan, yani yapılan anayasa değişikliği meselesinden Demirel de çok muzdaripmiş. Hazret, imam-hatiplerle yaptığı istismarları unutmuş gözüküyor. Verilen hayırlı şifalar cevabı, son derece manidar. Ama bu derdin şifası yok. Doktorun dediği gibi bu derdin bir tek şifası var, o da sıcak su ile kırmızı topraktır. Eskiler bu hastalığa hırs-ı pirifanilik diyordu. Hâlâ ne bekliyor anlamak mümkün değil. Ama Demirel’in de gerçek veçhesi böyle böyle çıkıyor ortaya. Ve hiçbir şey gizli kalmıyor. Etrafında azat kabul etmez bir dini cemaat vardı. Onlar bile meseleyi kavramaya başladı. Bu da bir kâr sayılır.
Merhaba Gazetesi 18.02.2008