Online :
1
Bugün :
50
Toplam :
216602

Osmanlı'da Eğitim ve İlmi Payelerle İlgili Bazı Tabirler

Cilt:7, Sayı:35

Osmanlı, dünyada kurulan devletlerin en büyüğü. Büyük siyasî tecrübe ve kadim bir geleneğe sahip, müstesna devletlerden birisi. Onun devlet tecrübe­sini altı asırla sınırlı tutmak yanlış olur. Daha eskilerden başlatmak lâzım.

Kurduğu bütün müesseseleri sistemleştirmiş ve bir kurallar manzumesine bağlamıştır. Osmanlı’da tahsil, idarî ve ilmî payeler de böyledir.

Osmanlı’da tahsil, mahalle ve sibyan mekteplerinde başlar, medreselerde devam ederdi. Bir de arada dârulhuffazlar var. Buralarda hafız yetiştirilirdi. Bunun üstünde de dârulkurrâlar bulunur. Bu müesseseler de hafızların kıraat ilmi tahsil ettikleri yerlerdir. Buradan mezun olanlara da kurrâ denir. Bu tahsil, icazet vermeye yetkili özel hocalardan da alınabilirdi. Elimizde, medrese ica­zetleri gibi bu tür icazetnameler de mevcuttur.

Selçuklu ve Osmanlı’da medrese tahsili en üst tahsildi. Medreseler de hadis ve fıkıh ağırlıklı olmak üzere iki kısma ayrılırdı. Medreselerin vakfiyelerinde bu husus mutlaka açıkça belirtilirdi. Konya’daki medreseler de böyle idi. Ha­dis ağırlıklı medreselere de dârülhadis adı verilirdi.

Osmanlı’da medreseler Orhan Gazi döneminde açılmaya başlanmış ve Fa­tih döneminde büyük gelişme göstermiştir.

Fatih adını taşıyan camii yaptırdıktan sonra burada sekiz medrese yaptır­mış ve bunlara Semaniyye-i Sahn Medreseleri adı verilmiştir. Bu sekiz med­reseye bitişik Tetimme adı verilen binalar yapılmıştır.

Sonraları medresede okuyanlar arasında mütehassıs yetiştirmek üzere, Medresetü’l Mütehassisîn kurulmuştur. Bu da üç şubeden oluşur. Bunlar: 1. Tefsir ve Hadis Şubesi, 2. Fıkıh ve Usûl-i Fıkıh Şubesi. 3. Kelâm, Tasavvuf ve Felsefe Şubesi’dir. Osmanlı’da vaiz yetiştirilmek üzere medreseler de kurulmuş­tur. Bunlara da Medresetü’l Vâizîn denilirdi. Sonradan Medresetü’l Vaizîn ile Medresetü’l Eimme vel-Hutba birleştirilerek Medresetü’l İrşat kurulmuştur.

Osmanlı’ın son dönemlerine doğru büyük tarihçi İlber Ortaylı’nın Osmanlı’da, medreselerin kendi kendilerini modernleştirmesine örnek olarak gösterdiği 1853-1854 yıllarında kadı yetiştirilmek üzere açılan Medresetü’l Kuzâd var. Bu medrese sonradan Muallimhane-i Nüvvâb adını almıştır. Bura­da bugün hukuk fakültelerimizde okutulan derslerin hemen hemen hepsi okutulmuştur.

Genelde medreseler de programlarına göre üç kısma ayrılırdı. İlk medrese tahsiline “Hariç”, ortasına “Dahil” denir, en yükseği, eski tabirle âlisi de “Sahn” medreselerinden alınırdı. Bu medreselere, tahsil bu bölümle tamamlandığın­dan bunlara “Tetimme medreseleri” de denilirdi.

Sahn-ı Semân ve Musile-i Sahn tabirleri bu tahsille ilgili ilmî rütbelerdir. Musile-i Sahn aynı zamanda İstanbul ruus derecelerinden bir rütbenin adı­dır. Sahn-ı Seman’dan sonra gelir. Musile-i Süleymaniye İstanbul ruus derece­lerinden bir rutbenin adıdır. “Hamise-i Süleymaniye’den sonra gelir. Musile-i Süleymaniye ile onun üstünde bulunanlara da “Kibar-ı Müderrisîn” denirmiş. Bunların sayıları oldukça azdır. Her bir derecenin listesi tutulur.

En üst rütbelerden birisi de İstanbul Payesi’dir. Askerlerden feriklere, mül­kiye (idare) ûlâ evveli ile Rumeli Beylerbeyliği’ne eşittir. Harameyn’den İstan­bul payesine, İstanbul Payesi’nden de Anadolu Kazaskerliği’ne terfi edilir. Her rütbenin bir lakabı vardır. Kendilerine bunlarla hitap olunur. Bu lâkapların ve hitap şekillerinin bilinmesi Osmanlıca metinlerin okunmasında kolaylık sağ­lar. İleri derecede Osmanlıca bilenlerin bu lâkapları yani hitap şekillerini bil­mesi gerekir. Mehmet Eminoğlu Hoca, Osmanlıca öğretimi ile ilgili eserinden bu lâkapların bir listesini verir. Müesseseler arasındaki yazışmalar ciddi kural­lara bağlanmıştır.

Bir de Osmanlı döneminde çok kullanılan “Müderris” tabiri vardır. Cami­de ve medresede ders okutan hocalara müderris, mektep hocalarına da mual­lim denilir. Müderrisin çoğulu müderrisîndir.

Müderris bugün kullanılan profesör tabirinin karşılığıdır. Müderris olmak için, medreselerde okunan dersleri tahsil edip, icazet yani diploma almak ve yapılan imtihanda başarılı olmak gerekirdi. Tanzimat’tan sonra açılan Dârülfünûn hocalarına da profesör karşılığında müderris denilmiştir.

Genel anlamda okuduğu dersi veya sanatı bitirenlere hoca ve üstatları tara­fından verilen ehliyet vesikalarına da icazetname denilmiştir.

Osmanlı döneminde medrese tahsilini bitirenlere verilen mezuniyet bel­gesine icazetname, herhangi bir mektebi bitirenlere verilen belgeye de şaha­detname denilmiştir. Bugün bunlara diploma denilmektedir.

İcazetname, Arapça mezuniyet ve ruhsat manalarına gelen icazet ile Fars­ça mektup ve kitap demek olan name’nin birleştirilmesinden meydana gel­miştir.

Âdet olduğu üzerebütün icazetnameler besmele, hamdele ve salvele ile baş­lar, İslâm’ın zuhurundan icazetname alanın zamanına kadar o dersi kimler okutmuşsa onların isimleri zikredilirdi. Bu bakımdan icazetnameler birer sil­silename durumundadır. İcazetnameler genellikle hattatlar tarafından yazılır, İcazetname verilecek öğrencinin adının yazılacağı yer boş bırakılır, burası son­radan doldurulurdu.

Bir talebe birden ziyade hocadan okuyarak birkaç icazetname alabilirdi. İcazetname veren hocaya da mûciz denilirdi.

Hattatlar da aynı şekilde icazetname alır ve bu surette yazılarının sonuna ketebe yazma hakkına sahip olurlardı. Geleneğe göre, İcazeti bulunmayan hat­tat ne kadar usta olursa olsun, yazısının altına ketebe şerhi koyamaz ve adını yazamazdı.

İcazetnamelerin iki sayfadan 30-40 sayfaya kadar olanları mevcuttur. Ar­şivimizde bunun pek çok örneği var.

Bugün üzerinde durduğumuz bu konu, oldukça uzun bir konu. Biz konu ile ilgili özet bir bilgi vermek istedik.

Hilmi Yavuz’un tabiriyle Osmanlı’dan Cumhuriyet’e cehalet kaldı, diyen müstemleke aydını cahiller bunları bilmez. Daha doğrusu bilmek istemez.

Ne diyelim onlar da bir gün okuya okuya cehaletten kurtulacaklardır.

Kaynaklar:

1. Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi.

2. M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İst. 1946.

3. İlber Ortaylı, Osmanlı Barışı, İst. 2004

 

 

Telif Hakkı. Mehmet Ali UZ © 2007. Tüm Hakları Saklıdır.
Bilgi Rehber